Pages

10 Mart 2016 Perşembe

Londra'dan Guildford'a


Herkese merhaba,

Londra seyahatimiz sırasında bir yakınımızı ziyaret etmek için Guildford'a gitmeye karar verdik. Guildford Surrey'e bağlı şirin bir kasaba, Londra'nın yaklaşık 43 km güneybatısında bulunuyor. 
Londra'da Waterloo istasyonundan sık sık tren kalkıyor. Hızlı trenle yaklaşık 30 dakikada, yavaş trenle ise 45 dakikada Guildford'a ulaşabilirsiniz. 

Guildford sakin bir yerleşim yeri olması sebebiyle Londra'dan epey farklılaşıyor. Kasabanın en popüler yeri Guildford High Street olarak geçiyor. Sağlı sollu onlarca mağaza var, insan hayret ediyor bu kadar küçük bir kasabada bu kadar çok markayı bir arada görünce. 

Guilford'daki estetik binaları görünce İngilizler'in estetik anlayışını ve eskiyi korumalarını takdir etmeden geçemiyorum. En beğendiğim binalardan biri şu an otel olarak kullanılan posta ofisi oldu. Diğeri ise 16/17. yüzyıldan kalmış ve hiç bozulmadan bu günlere kadar gelmiş olan belediye binası.

Guildford Belediye Binası
Guildford çok büyük bir kasaba olmadığı için yürüyerek hemen hemen her yeri görmeniz mümkün. Ana meydanın arka sokakları da en az merkez kadar keyifli diyebilirim. High Street'e paralel sokaklarını mutlaka dolaşmalısınız, karşımıza böyle enfes bir kilise çıktı mesela :)





Guildford'a günübirlik gelmeniz yeterli olacaktır; ancak konaklamak isterseniz eski posta ofisinin yerini alan The Angel Hotel'i önerebilirim. Fiyat/Performans açısından en iyi seçeneklerden biri. Ayrıca Guildford High Street'in tam üstünde kaldığı için her yere kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Benim bu otelde kalmamın en önemli sebebi tabii ki nostaljik olmasıydı. Otelin içi de eski zamanları anımsatıyor, çok keyifli dekore edilmiş :)


Guilford'da gittiğimiz diğer bir yer ise The Tea Terrace oldu. House of Fraser isimli alışveriş merkezinin en üst katında yer alıyor. İngiltere'ye çok defa gitme şansım oldu; ancak 5 çayı keyfini ilk defa bu seyahatimde yapabildim :) Royal Albert fincanlarla ve sunum şıklığıyla içimiz açıldı.


Londra'ya işiniz düşerse ve bolca zamanınız olursa Guildford'a şans verin derim. Zaman geçirmenin keyifli olduğu bir yer bence. 

Sevgiler,
Zeynep



8 Mart 2016 Salı

New York'ta Lezzetli Bagel için 2 Adres




Merhabalar,

New York'a gidecek olanlar için bir fikir olması adına önceki seyahatlerimde denediğim ve bayıldığım 2 bagel dükkanından bahsetmek istedim bu yazımda.

Bagel'ın simite yakın bir lezzet olduğunu belirtmeliyim öncelikle. İlk kez Polonya'da ortaya çıktığı varsayılıyor ve yapımında maya, un, şeker ve tuz kullanılıyor. Bagel ayrıca simitten farklı olarak suda haşlanıyor. 

Favorilerime gelirsek;

1.  Russ & Daughters:

Russ & Daughters 1914 yılında Polonya göçmeni Joel Ross tarafından açılmış. Burada deniz ürünleri dahil birçok farklı lezzeti bulmak mümkün. Manhattan'da Aşağı Doğu Yakası'nda yer alıyor.
Okuduğumuz yorumlardan yola çıkarak bagel için ilk başta burayı denemek istedik. Şarküteri gibi olan bu dükkanın içi epey nostaljikti, kendimi eski bir Amerikan filminde gibi hissettim diyebilirim :)

  

Çok farklı bagel seçenekleri var. Sarımsaklı, soğanlı, tarçınlı, susamlı bunlardan sadece birkaçı. Biz her iki dükkanda da sarımsaklı bagel tercih ettik. İçine de somon, soğan, krem peynir koydurduk. 



Russ & Daughters'ın özellikle deniz ürünleri bakımından çok zengin olduğunu söyleyebilirim. Çeşit çeşit somon bulmak mümkün, fiyat kaliteye paralel artıyor. Biz 'Scottish' tercih ettik ve çok beğendik. Bu kadar farklı somonu başka yerde görmedim. Russ & Daughters'ı özel kılan sebeplerden bir tanesi de bu bence.



Russ & Daughters'a gitmeye karar verirseniz bilmeniz gereken en önemli şey oturacak bir yerinin bulunmaması. Biz bagel'larımızı alıp hemen dışarıdaki parkta yedik. Eğer uzun uzun oturup keyif yapmak istiyorsanız Russ & Daughters'ın geçen sene açılan cafesine gitmenizi öneririm. Menü şarküteri kısmına göre çok daha zengin, farklı şeyler deneyebilirsiniz.

Detaylı bilgi: http://www.russanddaughters.com/

2. Absolute Bagels:

Absolute Bagels ile Russ & Daughters'ın konsepti biraz farklı. Burası yaklaşık 20 sene önce açılmış, çok eski olmasa da lezzeti epey iyi. Çinliler tarafından işletiliyor, içerisinde rahatça oturabileceğiniz birkaç tane masa var. Sabah işe gidiş saatine denk gelirseniz sıra beklemeniz çok olası.



Burada da somonlu ve krem peynirli bagel'dan vazgeçemedik. Bagel'a en çok yakıştırdığım ikilinin bu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.


Detaylı bilgi: http://www.absolutebagels.com/

Biz  New York'a her gittiğimizde iki bagel'cıya da uğruyoruz ve ikisini de gerçekten çok beğeniyoruz. Hangisi daha iyi derseniz cevap vermek çok zor olur, çünkü her iki yerin de artıları var.
Tek söyleyebileceğim Russ'ın somonda biraz öne çıktığı, Absolute'ün ise bagel'da. Seçim size kalmış :)

Şimdiden afiyet olsun,
Zeynep 


4 Mart 2016 Cuma

Bir Masal Şehri: Brugge


Herkese merhaba,

Brugge uzun bir süredir gitmek istediğim şehirler listesinde üst sıralardaydı. 3 günlük bir boşlukta fırsat bu fırsat dedik ve Brüksel üzerinden bu masal şehrin yolunu tuttuk. Tatilimizi 1 gece Brüksel, 2 gece Brugge olarak planladık, iyi ki de o şekilde yapmışız. Zira Brugge insanı gerçekten etkileyen bir şehir.

Şehrin en önemli özelliklerinden biri mimarisi. Şehir dokusu bozulmadan bugünlere kadar gelmiş, Unesco'nun dünya mirası listesine girmiş.

En turistik noktalardan biri "The Markt" meydanı. Burada sıkılmak mümkün değil. Meydanda klasik Brugge mimarisine ait binalar ve meşhur Çan Kulesi (Belfry) bulunuyor. Keyifle yemek yiyebileceğiniz restoranlarda oturup meydanın tadını çıkartabilirsiniz.


The Markt meydanından tüm şehri gezdiren tur otobüsleri kalkıyor. Brugge sokaklarına karışmadan önce genel bir fikir sahibi olmak için ortalama 50 dakika süren bu turu alabilirsiniz. (www.citytour.be)

Görsel City Tour web sitesinden alınmıştır.
Brugge kanal ve köprülerle dolu bir şehir olduğu için Kuzey'in Venedik'i olarak da biliniyor. İnsan kendisini ara ara Venedik'te gibi hissediyor diyebilirim. Belli noktalarda kanal turu yapan şirketler var. Bu turu almanızı öneririm, gözleriniz resmen Orta Çağ mimarisine doyuyor :) Erken saatlerde giderseniz daha az sıra beklersiniz, o yüzden programınızı yaparken bu konuya dikkat etmeniz iyi olacaktır.





Ne almalı?

Ben hayatımda bu kadar çok dantelli eşyayı bir arada görmemiştim. Dantelli kitap ayracı, anahtarlık, masa örtüsü gibi aklınıza gelebilecek her şeyi bulmak mümkün. Kanal gezisi sırasında dikkatimi çeken bu dükkana ayrıca bayıldım!




Nerede kalmalı?

Şehir küçük olduğu için genel olarak her yerin merkezi olduğu söylenebilir. Ben The Markt'a 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde olan Europ Hotel'de konakladım. Fiyat/Performans açısından memnun kaldık.



Yeme-İçme

Belçika deyince akla ilk gelen şeyler tabii ki çikolata ve waffle. Biz Leonidas'ın çikolatalarını denedik. Hemen şehir merkezinde bulabilirsiniz. Waffle için de Chez Albert'i tavsiye edebilirim, sıra beklemenize değecek bir lezzet.

Gittiğimiz bir restoranda frambuazlı bira görünce denemeden edemedim. Ama eğer bira sever biriyseniz en zor bulunan ve rahipler tarafından üretilen Westvleteren 12'yi tatmanızı tavsiye ederim.



Yazılarımda önceliği küçük şehirlere verdiğimi fark ettim, sanırım daha samimi geliyor bana :)

Sevgiler,
Zeynep

3 Mart 2016 Perşembe

İstanbul Restoran Önerisi: Yeni Lokanta

Herkese merhaba,

Birçok seyahatsever gibi yeni restoranlar denemekten keyif alıyorum. Çevremde de benim gibi insanların olması en büyük şansım :) Hem ziyaret ettiğim şehirlerde hem de yaşadığım şehir olan İstanbul'da beğendiğim lezzetleri ara ara yazmayı planlıyorum. Restoran serimin ilki de Kumbaracı Yokuşu'nda bulunan Yeni Lokanta olsun istedim.

Yeni Lokanta'nın şefi ve işletmecisi Changa ve Müzedechanga'nın uzunca bir süre şefliğini yapmış olan Civan Er. Restoranın menüsü oldukça zengin diyebilirim. Mekan sıcak ve samimi. Rezervasyon sorun oluyormuş genelde; ancak biz öğle yemeğinde gittiğimiz için kolayca yer bulduk.

Farklı lezzetleri denemek için tadım menüsü aldık. Dolu dolu bir menü. Menünün ortasına gelmeden doyduğumuzu hissettik; ancak yemekler leziz olunca hepsini bitirmeden kalkamadık tabii.

2 kişilik tadım menüsünün fiyatı 260 TL, çok uygun bir fiyat değil ama çeşitlilik göz önüne alındığında her kuruşunu hak ediyor diye düşünüyoruz. Menüdeki her yemek istisnasız güzeldi ve tadı damağımızda kaldı. Denizli'nin yanık yoğurduyla çalı fasulye, zencefil ve cevizli havuç ezmesi, cevizli Antep et sucuğu & ılık barbunya püresi ve vejeteryan mantı ise favorilerimiz oldu. Eğer tadım menüsü almak istemezseniz özellikle bu saydıklarımı deneyebilirsiniz. Genel yorumumuz başlangıçların ana yemeklerden daha güzel olduğuydu.

Söylemeden geçemeyeceğim, yemeklerin sunumu da ayrıca çok zarifti. Yolunuz düşerse sizler de keyif alırsınız umarım :)








Afiyet olsun,
Zeynep

29 Şubat 2016 Pazartesi

Amerika'da Dizi Seti Deneyimi: Two and a Half Men


Herkese merhaba,

Genelde tatil planımı yaptıktan hemen sonra o şehirde gerçekleşecek etkinlikleri inceliyorum. California seyahatim öncesinde araştırma yaparken dizi çekimlerine gidilebildiğini gördüm ve tabii inanılmaz heyecanlandım. Bu yazımda da Los Angeles'ta gittiğim dizi çekimini anlatmak istedim. Benim için tadına doyum olmayan benzersiz bir deneyimdi.

2014'ün Eylül ayında Los Angeles'ta kalacağım 2-3 gün için öncesinde araştırmaları yaptım ve bazı siteler keşfettim. Genelde dizi çekimleri için biletler ücretsiz dağıtılıyor; ancak talep çok yüksek olduğu için bilet yakalamak biraz zor olabiliyor. Bulduğum en verimli web sitesi tvtickets.com oldu. Benim en ilgimi çeken dizi Two and a Half Men'di, eh Ashton Kutcher'ı canlı canlı görmek fena olmazdı en nihayetinde.

Biletler çekimin gerçekleşeceği günden 1 ay önce dağıtılmaya başlıyor. Her ne kadar tarih konusuna dikkat etsem de ilginç bir şekilde siteye girdiğimde tüm biletler tükenmişti ve benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Fakat şansımı mail üzerinden denemeye karar verdim ve tvtickets.com ekibine epey üzüldüğümü belirten bir mail attım. Tabii kendilerinden dönüş beklemiyordum; ancak şaşırtıcı şekilde bana ertesi gün içerisinde 3 adet biletin olduğu bir mail attılar. Bu hoş sürpriz karşısındaki sevincimi yazıya dökerek anlatmam pek mümkün değil :)

Los Angeles'a vardıktan sonraki gün Warner Bros. Studios'a gittik ve bizim isimlerimizin de olduğu listeyi taşıyan bir ilgili bizi bekleme salonuna aldı. Bu noktada gizlilik esas olduğu için cep telefonlarımızı topladılar, zira diziden herhangi bir bilginin dışarıya sızmasını istemezler. Çekim yapılacak alana grup olarak yürüdük ve ilk geliş sırasına göre sahnenin kenarındaki koltuklarda yerimizi aldık.

Türkiye'de de canlı yayın yapan programlara izleyici olarak gitmişliğim var; ancak bu tamamen farklı bir deneyimdi. Tüm çekim süresince izleyicileri eğlendirmek için bir kişi görevliydi. Çekim aralarında oyun oynatıldı, ufak ödüller verildi. Ayrıca çekim başladıktan birkaç saat sonra pizza ikramı yapıldı. Yani seyircilerin motivasyonu kaybolmasın diye acayip bir çaba vardı, takdir ettim.

Tabii işin en güzel kısmı da muhteşem oyunculuklardı. Özellikle Jon Cryer'a hayran kaldığımı söylemeden edemeyeceğim. Sahnesi olmadığı tüm anlarda konuk oyuncularla ve seyircilerle özel olarak ilgilendi.

Benim çekime gittiğim bölüm 12. sezon 3. bölümdü. Dış sahneler önceden çekilmişti, biz sadece iç mekan çekimlerini izleyebildik. Malibu'yu gördüğümüz sahnelerin büyük çoğunluğu da stüdyo içiydi diyebilirim.

Hayatımın en ilginç deneyimlerinden biri oldu benim için. Meslek sebebiyle reklam çekimlerinde bulunuyorum; ancak sevdiğim bir Amerikan dizisini canlı canlı izlemek gerçekten heyecan vericiydi.
Eğer sizin de bir gün yolunuz düşerse mutlaka önceden araştırın derim. İnsanın hayatına birkaç defa çıkacak şanslardan biri. Yalnız yaz aylarında tatilde oldukları için çekim yapılmıyor, genelde tüm dizilerin çekimleri Eylül gibi başlıyor. Aklınızda bulundurabilirsiniz.

Fotoğraf alıntıdır.

Sevgiler,
Zeynep






26 Şubat 2016 Cuma

Yunanistan Gezi Notları: Dedeağaç (Alexandroupoli)




Herkese merhaba,

Yunanistan benim en keyif aldığım ülkelerden biri, e haliyle de paylaşacak çok şeyim var :)
Özellikle yaz aylarında boşluk yaratıp görmediğim şehirlerine gitmeye çalışıyorum. Yunanistan'la ilgili ilk yazıma da Dedeağaç'tan başlamak istedim. Amacım hakkını vererek güzel bir Yunanistan serisi oluşturmak.

Dedeağaç İpsala sınırına sadece 40 km, kendi arabanızla en fazla 4 saatte İstanbul'dan ulaşabilirsiniz. Ayrıca haftasonları tur organize eden firmalar var uygun fiyatlara, onları da inceleyebilirsiniz.

Ufak bir sahil şehri olan Dedeağaç aslında mevsimsel olarak da öne çıkıyor. Yaz aylarında deniz, güneş, kum üçlüsünün keyfini çıkartabilir, aşmış Yunan tavernalarıyla midenizi bayram ettirebilirsiniz!

Konaklama
 
Biz konaklamamızı genelde booking.com üzerinden yapıyoruz ve şehrin merkezinde kalmayı tercih ediyoruz. Böylece gündüz istediğimiz plajda denize girip akşam şehirde arabasız bir şekilde takılabiliyoruz. Hotel Erika da bu noktada bizim beklentimizi gayet iyi karşılıyor. Odalar deniz manzaralı. Eğer otelden direkt denize girmek isterseniz Thraki Palace Hotel'i de düşünebilirsiniz.

Görsel Tripadvisor'dan alınmıştır.


Hotel Erika'nın manzarası





















 Yemek

Hotel Erika'nın etrafında güzel restoranlar bulunuyor. Benim favorim Kanabidis isimli köfteci. Köfte, patates kızartması ve Yunan salatası denemeden dönmeyin derim. Siparişi adet olarak veriyorsunuz, tadına doyum olmuyor.



Tabii ki Yunanistan deyince enfes deniz mahsülleri geliyor ilk başta akla. Dedeağaç'ta 2 tane favori restoranım var: Nisiotiko ve Aya Yorgi (Aigiorgis). Izgara ahtapot, midyeli pilav ve kabak kızartması favorilerim. Kabak sevmeyen ben Yunanistan'da kabak sevdalısı oldum, mutlaka denemenizi öneririm! Türkiye'dekinden farklı olarak çıtır çıtır oluyor.





Denemeden dönmeyin diyeceğim başka bir lezzet ise kremalı bougatsa. Bizim börek gibi, tek farkı kremalı olması ama lezzeti muazzam. Hotel Erika'nın sokağında, köfteci Kanabidis'in tam karşısındaki dükkanı tavsiye ederim. Erken gitmekte fayda var, hemen tükeniyor çünkü.




Plaj

Şehrin hemen hemen her noktasından denize girebilirsiniz. Genel olarak çoğu plaj kum-taş karışık. Ancak benim favorim şehrin merkezinden 14 km uzaklıkta olan Makri bölgesi. Burada birkaç farklı işletme var. Daha önce Mayo Beach ve Ammo Ammo'yu deneyimleme şansımız oldu. İkisi de çok keyifli. Bu plajlarda restoran da olduğu için tüm gününüzü keyifli bir şekilde geçirebilirsiniz.

Mayo Beach'in bulunduğu alan Ammo Ammo'ya göre daha kumluk kalıyor bu arada. Tercihinizi yaparken buna göre karar verebilirsiniz.




Bodrum veya Çeşme gibi canlı bir yer olmasa da İstanbul'dan çok kolay bir şekilde ulaşabileceğiniz ekonomik bir alternatif Dedeağaç. Konaklama ve yemekler Türkiye'deki birçok yere göre daha uygun kalıyor. Hem eğlenmelik hem dinlenmelik bir yer yani :)

Ek bir bilgi de Pazar günü genel olarak tüm dükkanlar kapalı oluyor Yunanistan'da. Eğer almanız gereken bir şey olursa bunu aklınızda tutun derim.

Sevgiler,
Zeynep

22 Şubat 2016 Pazartesi

Airbnb ve Booking.com Karşılaştırması



Merhabalar,

Çok uzun yıllardır otel rezervasyonlarımın büyük bir kısmını Booking.com üzerinden yapıyorum. Son dönemlerde Airbnb'yi deneme şansım oldu. İki siteyi de mercek altına alayım dedim. Zira her ikisinin de hem avantajları hem de dezavantajları var. 

Öncelikle belirtmeliyim ki normal şartlarda yenilik seven bir insanım. Ancak Booking.com'un rahatlığına alıştıktan sonra Airbnb'yi denemek biraz riskli geliyordu. Yakın bir arkadaşımın ısrarları sonucu Airbnb üzerinden bir rezervasyon yaptık ve sorunsuz bir şekilde tatilimizi tamamladık.

Airbnb'den bahsedecek olursak:
  • Airbnb'nin en büyük avantajı herhangi bir otel odasına tıkılıp kalmak zorunda olmuyorsunuz. Bütçenize göre isterseniz evin bir odasını, isterseniz de evin tamamını kiralayabiliyorsunuz. Ortalama bir otel fiyatına kocaman teraslı, jakuzili bir evde keyif yapmak mümkün yani.
  • Rezervasyon işlemi biraz daha uzun sürüyor Booking.com'a göre. Kalmak istediğiniz eve karar verdikten sonra rezervasyon yapmak için ev sahibine talep gönderiyorsunuz. Ev sahibi onay verirse rezervasyon işleminiz kesinleşmiş oluyor. Bu da ev sahibinin vicdanına kalmış tabii, biz çok beklemek zorunda kalmamıştık onay için.
  • Benim beğendiğim evlerin çoğunun sonradan iptal seçeneği yoktu. Bu sebeple de ödemeyi hemen yapmamız gerekti ve sonradan iptal etmemiz gerekseydi de para iadesi alamıyorduk. Bu sebeple ev sahibinin sunduğu şartları iyice okumak gerek karar vermeden önce.
  • Konaklamaya gittiğinizde ev sahibiyle önceden haberleşmek gerekiyor. Evin anahtarını ya yakınlardaki bir dükkana bırakıyor ya da belli bir saatte ortak bir yerde buluşup anahtarı alıyorsunuz. Resepsiyon mantığı burada ne yazık ki yok.
  • Kiraladığınız evin temizliği size ait. Sadece ilk gittiğinizde temizlik yapılmış oluyor ve bunun için ödeme yapmış oluyorsunuz. Sonrasında maalesef otellerdeki gibi oda servisi bulunmadığından temizlik konusunda iş başa düşüyor. 

Booking.com'a gelirsek:
  • Son dönemlerde Booking.com'da da ev kiralama seçenekleri arttı. Buna rağmen ağırlığı hala oteller oluşturuyor. Airbnb'ye göre çok daha fazla seçenek mümkün. Benim için en büyük artılarından biri bu Booking.com'un. 
  • Rezervasyon süresi Airbnb'ye göre çok daha kısa. Bazı oteller kredi kartı istemiyor, ama kredi kartı isteyenler olsa bile büyük çoğunluğunda ödemeyi otele gittiğinizde yapıyorsunuz. Ben genelde "iptal edilebilir" otelleri tercih ediyorum planımda bir değişiklik olursa diye. Karar verdikten sonra bir kaç dakika içerisinde otelden onay mail'ı geliyor. Haliyle beklemek durumunda kalmıyorsunuz. 
  • Booking.com'un en büyük avantajlarından biri ise müşteri hizmetleri diyebilirim. Geçen sene gittiğimiz bir otelde sorun yaşamıştık ve otelden erken ayrılmak istemiştik. Otelin fotoğraflardaki gibi olmadığını belirttik ve Booking.com bizim masrafımızın yarısını karşılamayı kabul etti.
  • Diğer bir konuysa Booking.com'un "genius" dediği üyelik tipi. Konaklamalarınız arttıkça sizi genius sınıfına sokuyor ve birçok otelde ekstradan %10 indirim yapıyor. 
Ben her iki siteyi de seve seve kullanıyorum aslında. Ancak hangi site üzerinden konaklamalarınızı ayarlayacağınızı aslında sizin beklentileriniz belirliyor. Gideceğiniz tatilde daha çok dışarıda olacaksanız küçük bir otel odası da iş görecektir. Ben de genelde bu kafada olduğum için Booking.com bana biraz daha fazla hitap ediyor diyebilirim. 

En kısa sürede görüşmek dileğiyle :)

Sevgiler,
Zeynep